Okulumuza adını veren Kıymetli ilim ve siyaset adamı Prof. Dr. Necmettin Erbakan'ı vefatının 14. sene-i devriyesinde rahmet ve minnetle yad ediyoruz .
Allah rahmet eylesin
Tarih Öğretmenimiz Mutluhan Gürel in konuşması eşliğinde sabah anma töreni gerçekleştirildi.
Necmettin Erbakan, 29 Ekim 1926 yılında Sinop’ta dünyaya geldi. Babası Adana’nın Kozan bölgesinde uzun zaman hüküm sürmüş Selçuklu Kozanoğulları boyundan, ağır caza reisi Mehmet Sabri Bey; annesi de Sinop’un tanınmış bir ailesine mensup olan Kamer Hanım’dır. Rahmetli ninesi Şeyh Şamil’in hem akrabası hem de kurmay başkanı Feyzi Bey’in kızıdır.
Erbakan ilkokula Kayseri Cumhuriyet okulunda başlamış; babasının tayin olup Trabzon’a gitmesi üzerine ilkokul öğrenimini burada okul birincisi olarak tamamlamıştır. 1937 yılında ilkokulu bitirdikten sonra, İstanbul Erkek Lisesi’nde orta tahsiline bir ay gecikmeli başlamıştır. Okula geç başlamasına rağmen derslerde gerçekleşen müzakerelerden dolayı hocaları hemen ilk günlerden itibaren “sınıfın en çalışkanı” unvanını takmışlardır. Hatta ortaokulun 2. Sınıfında diş tabibi olan tabiat bilgisi ve fizik hocası çok meşgul olduğu ve giremediği dersleri Erbakan’a hazırlattırıp anlattırırdı. Okuldaki çalışkanlığı nedeniyle arkadaşları tarafından kendisine “Derya Necmettin” denilmektedir. Lise birinci sınıfta “Sıfırcı Avni” olarak bilinen Fizik hocasından, ilk defa 10 alan öğrenci, Erbakan’dır.
Orta ve lisede bütün sınıfları iftiharla geçen Erbakan, İstanbul Erkek Lisesi’ni 1943 yılında birincilikle bitirecektir. O tarihlerde lise birincileri, üniversitelere imtihansız alınıyordu. Fakat Erbakan, bu imtiyazı kabul etmeyerek girdiği imtihanda 2 bin kişi arasından ilk 10’a girme başarısını gösterince, İstanbul Teknik Üniversitesi’nin ikinci sınıfından yüksek öğrenimine başlar. İlkokula 6 yaşında, üniversiteye de ikinci sınıftan başlaması dolayısıyla, kendisinden iki yaş büyük olanlarla aynı sınıfta öğrenim görür. Bu arkadaşlarından biri de ilerleyen yıllarda pek çok olayda muhatabı olacağı Süleyman Demirel’dir. Erbakan’ın birinci sınıfı okumadan ikinci sınıfa başlaması ve 2., 3. sınıflarla birlikte aldığı derslerde en yüksek notları alması ilkokul ve lisede olduğu gibi burada da dikkatleri üzerine çekmiştir. Bundan dolayı İTÜ’de lakabı Kuş’tur. Kuş; orada çok çalışkanlara (koşarak değil, uçarak iş yapanlara) verilen isimdir. İTÜ yıllığında şöyle tanıtılmaktadır: “Necmettin Erbakan, dindardır, çalışkandır. Hayatının yarısını namaz, yarısını da projeleri işgal eder. Sınıfının yarısını kendisi, yarısını da arkadaşları işgal eder. Proje ve raporları geniş izahlıdır. Herkesin bir sayfada bitirdiği konuyu, o kırk sayfada hülasa eder. Kendisine cıvata nedir diye sorarsanız, izaha demir filizlerinin naklinden başlar. O kadar uzun anlatır ki nihayet namaz vakti gelir, gider namazını kılar, gelir ve anlatmaya devam eder.”
Geleceğinde büyük işler yapacak insanların çocukluklarında da büyük işler yaptıkları gözlemlenmektedir. Bu duruma örnek olarak, Trabzon’da henüz ilkokul yıllarında iken bile, temsili devlet kurmak, buna uygun mesai saatleri ayarlamak, arkadaşları arasında, hak ölçüsü olduğu için değeri değişmeyen ve enflasyonla erimeyen “özel paralar” çıkarıp kullanmak gibi olağanüstü oyunlar sergileyen Erbakan; üniversite yıllarında da okuldaki talebelerin namaz kılmaları için mescid açılması konusunda büyük gayret göstermiş ve açılan mescitte hem ibadetlerini yapmışlar, hem de ilmi ve dini sohbetler başlatarak manevi bir halka oluşturmuştur.
1 Temmuz 1948’de, İTÜ Makine Fakültesi’nden üstün başarı ile mezun olur olmaz -yani imtihanların hemen hemen bittiği gün- Makine Fakültesi Motorlar Kürsüsü’nde asistan olarak göreve başlar. 1948-1951 yılları arasındaki bu 3 yıllık asistanlık döneminde, o zaman doktara tezi karşılığındaki yeterlilik tezini hazırlar.
Sınıflarda ders vermek sadece doçent ve profesörlerin yetkisinde olmasına rağmen, asistan olduğu halde ders anlatmasına ve hocalık yapmasına özel izin çıkartılır. Yeterlilik tezindeki yüksek başarısından dolayı üniversite tarafından 1951 yılında Aachen Teknik Üniversitesi’nde ilmi araştırmalar yapmak üzere Almanya’ya gönderilen Erbakan, Alman ordusu için teknolojik araştırma yapan DVL araştırma merkezinde Profesör Schimit ile birlikte çok başarılı çalışmalar gerçekleştirir.
Aachen Teknik Üniversitesi’nde çalıştığı 1,5 yıl süre içerisinde, bir tanesi doktora tezi olmak üzere 3 tez hazırlayan Erbakan, Alman üniversitelerinde geçerli olan ve çok zor kazanılan “doktor” ünvanını alır.
Tezin önemli dergilerde yayınlanması üzerine, o tarihte Almanya’nın en büyük motor fabrikası olan DEUTZ firmasının genel müdürü Prof. Dr. Flats tarafından leopar tanklarının motorları ile ilgili araştırmalar yapmak üzere fabrikaya davet edilir. Bunun yanında Alman Ekonomi Bakanlığı, RUHR sahasındaki fabrikalar üzerinde araştırma yapmak amacıyla görevlendirdiği ekipte özellikle Erbakan’ın da yer almasını istemesi üzerine 15 gün süreyle RUHR sahasındaki bütün ağır sanayi fabrikalarını gezip, bunları inceleme fırsatını yakalar.
II. Dünya Harbi’nden sonra, Alman üniversitelerinde en genç doktorasını yapan ilk Türk bilim adamı olan Erbakan, 1953 yılında doçentlik imtihanını vermek üzere İstanbul’a döner. İmtihan sonucunda 27 yaşında Türkiye’nin en genç doçenti olma başarısını da gösteren Erbakan, araştırmalar yapmak üzere tekrar Almanya’nın DEUTZ fabrikalarına çağrılır. Burada 6 ay süreyle “motor araştırmaları başmühendisi” olarak, Alman ordusu için yapılan araştırmalara katılır.
1953’ün Kasım ayında İstanbul Teknik Üniversitesi’ne dönen Erbakan, 1955 yılında askerlik görevini İstanbul’da makinelerin bakım ve tamiratları kısmında tamamlar.
Askerlik görevinden sonra, tekrar üniversiteye dönen Erbakan, 1956 yılında Türkiye’de ilk yerli motoru imal edecek olan, 200 ortaklı “Gümüş Motor A.Ş.” yi kurup faaliyete geçirmiş ve Türkiye’nin ilk büyük sanayi hamlesini gerçekleştirmiştir.
Almanya dönüşü Türkiye’nin kendi otomobilini üreten bir fabrikasının kurulması yolunda hemen hazırlıklara girişmiş ve bugün “Pancar Motor” adı altında çalışan fabrikanın temelini 1956’da atmıştır. Gümüş Motor fabrikası 1960 tarihinde seri üretime başlamıştır. Dönemin Başbakanı Adnan Menderes, 1960 yılı başlarında fabrikayı gezerken: “Ben de çiftçiyim, bu motorları kendim kullandım. Bunun ne kadar büyük bir adım olduğunu çok iyi biliyorum. Türkiye de bunların yapılabileceğini görmek, beni son derece memnun etmiştir. Keşke ben bu fabrikayı 1960’ta değil de 1950’de görseydim. O takdirde Sümerbank’ın birçok fabrikalarını özel sektöre satar, oradan aldığım para ile Türkiye de Ağır Sanayi fabrikalarını kurardım.” diyerek duygularını dile getirmiş ve Erbakan’a tebrik ve takdirlerini iletmiştir. Ayrıca fabrikanın ihtiyacı olan 1.300.000 Dolar’lık dövizi de hiç bekletmeden, bir gün içinde tahsis ettirmiştir.
1960 yılında Ankara da yapılan sanayi kongresinde, Gümüş Motorun ürettiği makineleri ve parçaları tanıtan Erbakan, “Yeni hedefimiz, Türkiye’mizde artık yerli otomobillerin de yapılmasıdır” fikrini dile getirmiş, o zaman yönetimde olan askerlerce kabul gören bu fikir üzerine, Eskişehir Demiryolları CER atölyesinde “Devrim otomobili” adıyla ilk yerli otomobili imal etmiştir.
Türkiye ve Dünyadaki konjonktürel gelişmeler ışığında her fırsatta ‘Milli ve Yerli’ kalkınma hamlesinin önemini ifade eden, dışa bağımlılık yerine ülkemizin zengin yeraltı ve yerüstü kaynak ve potansiyelinin harekete geçirilmesini savunan, ‘Yeni Dünya Düzeni’ adı altında Siyonist küresel güç odaklarının artarak devam eden ekonomik, ticari ve politik risk ve tehditlerine karşı “toprak ayağımızın altından kayıyor” şeklinde milletimizi sürekli uyaran, mevcut ekonomik darboğazı, borç sarmalını, dış politikadaki gelişmelerin ortaya çıkardığı kaotik durumu her vesilede yıllar öncesinden üzerine basa basa dile getiren ve gerekli önlemlerin alınmaması durumunda “dövecek dizimizin kalmayacağını” ifade ederek bizlere ‘Dünden Bugünü Anlatan’ Türkiye Cumhuriyeti eski Başbakanı Prof.Dr. Necmettin Erbakan ın vefatının 14. sene-i devriyesinde rahmet ve minnetle yâd ediyoruz.